You are using an outdated browser. For a faster, safer browsing experience, upgrade for free today.

Yükleniyor...

ESKİ TARİH

  • Antik ismi ile Arsinoe diye bilinen ve daha sonra Famagusta olarak adlandırılan bu küçük balıkçı köyünün M.Ö. 285 yılı civarında Mısırlı Ptolemy Philadelphus tarafından kurulmuş olduğu tahmin edilmektedir.

BİZANS DÖNEMİ (MS 324 - 1191)

  • Yunanca’da “kuma gömülü” anlamını taşıyan Ammochostos (Mağusa), ilk kez 7. yüzyılda bir yerleşim yeri olarak haritalarda belirtilmiştir. Somut kanıt eksikliğine rağmen Mağusa Bölgesi’nin, Ada’nın tek doğal açık deniz limanı olan bir balıkçı kasabası olmuş olabileceği mümkün gözükmektedir. Bu erken döneme ait hiçbir kilise ya da anıt ayakta kalmamıştır. Ancak, büyük ölçüde Frenk/Bizans uyarlaması olan ve Aziz Symeon’un ibadet evi olarak bilinen surlar içindeki küçük kilise, muhtemelen Bizans dönemine uzanan kalıntılar üzerinde durmaktadır.

ESKİ FRENK DÖNEMİ (1191 - 1192)

  • Latin idaresi Kıbrıs’ta, 1191 yılında İngiltere’den gelen ve Aslan Yürekli diye anılan I. Richard’ın Ada’ya çıkması ile başlar. Hikâyeye göre 3. Haçlı Seferi sırasında I. Richard deniz yolu ile Kutsal Topraklar’a giderken, nişanlısı Navarreli Berengaria ile kız kardeşi Joan’ın içinde bulundukları geminin fırtına yüzünden kıyıya vurması ile Ada’ya çıkar. Ada’da, şahsi iradesi ile kendi kendini lider atayan Isaac Comnenus tarafından aşağılanan Berengaria ve Joan’u, bu adaletsiz imparatorun elinden Richard, az kanlı bir savaş neticesinde kurtarır. Böylece, bir Bizans eyaleti olan Kıbrıs birkaç hafta içinde I. Richard tarafından fethedilir. Daha sonra, Ada’yı Templer Şövalyeleri’ne satar. Ancak nüfusça çoğunlukta olan itaatsiz halkın karşısında kalan ve mali sıkıntılar içinde bulunan Tapınak Şövalyeleri, Ada’daki idaresini devam ettiremez ve 1192’de Ada’yı I. Richard’a iade eder.

LÜZİNYAN KRALLIĞI (1192 - 1489)

  • Ada, daha önce Kudüs Kralı olan Fransız Haçlılarından Guy de Lusignan’a satılır. 1194 yılında Guy’ün ölümüyle birlikte, ağabeyi ve aynı zamanda varisi olan, Aimery, süratle kendi hükümdarlığının meşruluğunu sağlar. Yunan Ortodoks Kilisesi üzerine bir Latin Katolik hiyerarşisi kurulur ve Lefkoşa’ya bir başpiskopos, Baf, Limasol ve Mağusa’ya ise piskoposlar atanır. Böylece Aimery, yeni Kıbrıs Krallığı’nın ilk kralı olarak taç giyer.

  • 1196 yılına kadar uzanan yazılı belgelerde Mağusa şehrinden tekrar tekrar bahsedilmektedir. Ancak, bir kale şehri ve birinci sınıf bir liman olarak önemi 1291 yılında Akka’nın düşmesiyle birlikte Suriye ve Filistin’deki Haçlı sömürgelerin Müslümanlara geçişiyle başlar. Doğu’da sağ kalan ancak mallarına el konulan Hristiyanlar, yani Latin asilzadeler, tüccarlar, şövalyeler ile din adamları, çoğunluğu Mağusa şehri olmak üzere topluca Kıbrıs’a taşınırlar. Böylelikle Mağusa, Latin Hristiyanlık âleminin Akdeniz’in en doğusunda bulunan kalesi durumuna gelir ve Doğu ile ticaretten sağlanan servet şehre akmaya başlar.

  • 1300’lü yıllar II. Henry (1285-1324) tarafından Mağusa’nın Orta Çağ istihkâmına tanıklık eder. Gelişen merkezin etrafını çevreleyen sur inşa edilir. Mevcut olan kale ise yeniden tasarlanıp güçlendirilir. Günah Çıkaran Aziz Nikolas’a adanmış yeni bir Latin katedralinin yapılması için Batı’dan uzman taş ustaları, duvarcılar getirtilir. Bunun ardından, Doğu Avrupa ve Kutsal Topraklar’dan gelen bölgesel Gotik tarzda inşa edilen bir çok kiliseler ve manastırlar yapılmaya başlar. 1330’lu yıllara gelindiğinde, zenginliğini tüccar sınıfının inanılmaz başarısına borçlu olan Mağusa, efsane haline gelmiş ve özenilen Avrupa hükümdarlarının çoğunu gölgede bırakmış olur. Fevkalade kâr sağlayan sayısız tüccarlar arasında Suriyeliler, Ermeniler, İtalyanlar, Yunanlar ve Yahudiler yer almaktaydı. Bu gruplar arasında Suriyeli ve Cenevizliler bugün Mağusa’nın manzarasını tanımlayan dini anıtları ile en başarılı olanlardı. (Nasturi Kilisesi ve Rumlar’ın Aziz George Kilisesi’ne bakınız.)

CENEVİZ İŞGALİ (1373 - 1464)

  • 1372 yılındaki olayların neticesinde Cenevizliler ile yapılan savaş (1373-1374), Kıbrıs’ı zayıflatarak barış ve refahla dolu bir yüzyılı sonlandırdı. Mağusa’da II. Peter’in Kudüs Kralı olarak taç giymesi esnasında başlayan ayaklanmada pek çok tüccarını ve malını kaybeden Cenevizliler, kayıplarını gidermek amacıyla ilk etapta barışçı ama bir o kadar da pahalı bir tazminat önerdiler. Cenevizliler bu dostça teklife yanıt alamayınca tepkilerini elli gemilik bir işgal donanmasını Kıbrıs’a gönderip adaya aylarca saldırıda bulunarak gösterdiler. Bu dönemde geniş çaplı bir yıkım, yağma ve ölüm söz konusu olmuştur. Lüzinyanlar Kıbrıs’ın geri kalanını ellerinde tutmayı başarmalarına rağmen Ada’nın en değerli limanı Mağusa, 1464 yılına kadar Cenevizliler’in elinde kaldı.

  • Mağusa’nın Cenevizliler tarafından işgali, önceleri büyüleyici olan kentin hızlı bir düşüşe geçerek göreceli bir fakirliğe sürüklendiği ve harabeye döndüğü bir dönemin başlangıcı oldu. Mağusa’nın süratli bir biçimde başlayan kısa ama görkemli Altın Çağ’ı,süratle son buldu. İşgalciler, ayırım yapmaksızın kentin asil ve tüccar sınıflarının kişisel mal ve mülklerini yok ettiler ve Ceneviz haricindeki ticareti büyük bir düşüşe zorladılar. Ayrıca, Cenova’nın başta Venedik Cumhuriyeti olmak üzere komşularına ve rakip ticari ortaklarına yönelik saldırgan tavrı, çoğu batılı tüccarı kente yeniden yatırım yapmaktan caydırdı.

VENEDİK KOLONİ İDARESİ (1489 - 1571)

  • Lüzinyan II. James (1460-1473) her ne kadar Cenevizliler’i 1464’te Mağusa’dan çıkarmayı başardıysa da, neredeyse bir asır süren istilanın bedeli ağır oldu. Aslında, James’in krallığın son kraliçesi olacak olan Venedikli Caterina Cornaro (1474-1489) ile evlenmesi, kraliyet evliliklerinin çoğu gibi, Cenova Cumhuriyeti’ne ve hızla büyüyen Osmanlı İmparatorluğu’na karşı güçlü bir müttefik kazanmak amacını taşıyan, tamamen diplomatik bir manevraydı. O dönemde, Osmanlılar, 1453’te İstanbul’u ve 1522’de Mısır, Suriye ve Rodos’u alarak Bizans’ın büyük bir kısmını fethetmiş bulunuyorlardı. Ancak II. James ve Caterina Cornaro’nun evliliği uğursuz bir evlilikti. Bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde James ve yeni doğan oğlu III. James (1473-1474) vefat etti. Caterina göstermelik bir kraliçe oldu ve Kıbrıs Venedik’in himayesi altına girdi. Caterina 1489’da Mağusa’daki Aziz Nicholas Katedrali’nde sükunet içerisinde tahttan feragat etti ve Venedik resmi olarak iktidarı devraldı. Lüzinyan hanedanlığı son buldu ve Avrupa Orta Çağ’dan ilk modern dönemlere geçtiği sıralarda Kıbrıs, Venedikliler’in elinde kaldı.

  • Venedik, 15. Yüzyıl sonlarında, Avrupa ve Yakın Doğu arasındaki ticaretin büyük bir kısmını kontrolü altında tutan müthiş bir denizcilik gücüne sahipti. Bu, (sırf bu yüzden olmasa da) büyük ölçüde Venedik’in Adriyatik Denizi’nin doğu kıyısında, Yunanistan’ın güneyinde ve hatta Osmanlı yönetimi altındaki İstanbul’da bile çok toprağı olmasından kaynaklanıyordu. Ancak zaman içerisinde, Venedik’in en büyük deniz aşırı kolonisi haline gelen Kıbrıs, Girit’in önüne geçti. Mağusa, Venedik donanması için Doğu Akdeniz’de çok gerekli olan liman ihtiyacını karşılıyordu. Venedik, bir yandan Ada’nın ekonomisini canlandırması, bir yandan da rakiplerinin kaçınılmaz saldırılarına karşı savunmasını iyileştirmesi gerektiğinin erken farkına vardı. Mağusa’nın Orta Çağ surlarının gerçekten tamir edilmesi ve yenilenmesi gerekmekteydi. Aradan geçen yıllar içerisinde, Avrupa’da barut kullanılmaya başlamıştı ve eski surlar top gibi ağır silahlara karşı güçsüz ve korunmasızdı. Günümüzde görünen surların yoğun modernleştirme çalışmaları böylece başlamış oldu. Bu iş için en az yirmi Rönesans askeri mimarının getirtildiği söylenmektedir. Rivayete göre Leonardo Da Vinci’nin bile uzmanlığına başvurulmuştu.

  • Bu önemli çalışmaya rağmen, bu dönem içerisinde Mağusa’da kayda değer bir kalkınma yaşanmış gibi görünmemektedir. Bazı evler inşa edilmiş, kraliyet sarayı neredeyse tamamen yeniden düzenlenmiş ve bazı kiliseler büyütülmüş veya tadil edilmiştir. Ama yine de şehrin surlar içindeki genel görünümü özü itibarı ile Lüzinyan olarak kalmıştır.

  • Venedik’in varlığı, Kıbrıs için önemli bir toparlanma dönemine işaret eder. Venedik’in, 1348’de yaşanan ‘Kara Ölüm’ ve 15. yüzyılda tekrar eden veba salgınları ile harap olan Kıbrıs’ın nüfusunu yeniden artırmak için gösterdiği çaba açıkça belgelenmiştir. Bu politikanın temel gerekçesi yeni edinilen koloniden kazancı artırmak olsa bile, (Şüphesiz, nüfusun artması, tarımsal üretimin ve vergilerle toplanan gelirin artması) için gerekliyd

OSMANLI DÖNEMİ (1571 - 1878)

  • Osmanlılar Ada’ya 1570’de geldi ve 1571’de Ada’nın tümünü fethetti. Lefkoşa, yedi haftada düştü ve ardından Girne tek bir top atılmadan teslim oldu. Ancak, Mağusa yaklaşık bir yıl süren ve şehrin görünümünü değiştiren efsanevi bir kuşatmaya sahne oldu. Kuşatma sırasında şehre 100,000’den fazla top mermisi atıldığına inanılmaktadır. Bunların bazıları halen, Osmanlı’nın Canbulat Burcu’ndaki mevzilerinin direkt ateş hattı üzerinde bulunan Latinler’in Aziz George Kilisesi’nin güneye bakan duvarlarında gömülmüş olarak görülebilmektedir. Binanın tonozlarının temellerinden savrulduğu mesafeye bakılırsa, Aziz George Kilisesi’nin cephanelik olarak kullanılmış olabileceği ve bombardıman sonrasında infilak ettiği düşünülmektedir.

  • Mağusa kuşatması, Ada’nın tarihinde ve şehri saran efsanelerde önemli bir rol oynamıştır. 5,000 Venedikli’nin 100,000 kişilik Osmanlı ordusuna karşı yaptığı müdafaa ve bu kadar uzun süre dayanmış olmaları dikkate değerdir. Neticede Osmanlı güçleri Venedikliler’i mağlup ederek, 1 Ağustos 1571’de iki tarafın elçileri şartları görüşmek üzere masaya oturdu. Efsaneye göre, Osmanlı Başkomutanı Lala Mustafa Paşa, Venedikli Komutan Marcantonio Bragadino’nun savunmasından o kadar etkilenmiştir ki, kendisine çok cömert teslim şartları sunmuştur. Bunlar arasında, Osmanlı esirlerinin serbest bırakılması karşılığında, Venedikliler’in Girit’e naklini sağlamak da vardı. Ancak, Lala Mustafa Paşa, bazı Osmanlı esirlerinin öldürüldüğünü öğrenince teslim şartlarından vazgeçerek Bragadino’yu şehrin meydanındaki Katedral’in karşısında, halkın önünde idam ettirmiştir. Böylece şehirle birlikte tüm Ada da düşmüş oldu.

  • Venedik valisinin yerine getirilen Osmanlı valisi, Venedik Latin Kilisesi tarafından zulme uğrayan Ortodoks toplumunun hayat şartlarını iyileştirir. Latin Kilisesi ortadan kaldırılarak Ortodoks Kilisesi’nin gasp edilen malları sahiplerine iade edilir. Asırlarca kölelik şartları altında yaşayan Kıbrıslı sivil halk, feodal düzenin kaldırılmasıyla yeni şahsi haklara sahip olmuş ve alt tabakaya bile mal alıp satma yetkisi verilmişti. Ancak, uzun vadede iyiye doğru bir gelişme sağlanmasına rağmen, Kıbrıs’ın kırsal kesimi vahim bir fakirlik içinde ve harabe olarak kalmıştı.

  • Sur içinde, sadece Osmanlı vatandaşları ikamet edebiliyor, gayrımüslimler ise şafak vaktinden gün batımına kadar izinle içeride bulunabiliyordu. Halkın toplumsal yaşamını geliştirmek için bazı sosyal imar projeleri hayata geçirilmiştir. Bunlar arasında en dikkat çeken çalışma Ağa Cafer Paşa tarafından yapılan temiz içme suyu dağıtımını geliştirme projesidir. Kuşatma sırasında hisarlarda meydana gelen tahribat tamir edilmiştir. Bunlara ek olarak, bu dönemde, önemli ticari ve idari bir merkez olmamasına rağmen, birçok yeni pazar, hamam, çeşme, çarşı ve okul inşa edilerek şehir kalkındırılmıştır. Hatta Mağusa o kadar ücra bir yer sayılıyordu ki, milliyetçi Türk şairi Namık Kemal 1873 yılında buraya sürgüne gönderilip kale içine hapsedilmişti.

İNGİLİZ SÖMÜRGE İDARESİ (1878 - 1960)

  • Modern Kıbrıs tarihi, 1878 yılında, Osmanlılar’ın Doğu Anadolu’daki Rus gasplarına karşı verilecek mücadelede, diplomatik bir kararla, Ada’yı, destekleri karşılığında, İngiliz kontrolüne devretmeleriyle başlar. Ada 1914’te resmi olarak Britanya’ya ilhak edildi ve 1925’te İngiliz Kraliyet sömürgesi oldu. Bu yeni dönem, sağlık ve refahın geliştirilmesi, ortalama yaşam süresinin uzaması ve eğitim alanında yeni fırsatların oluşmasıyla önemli sosyal değişiklikleri beraberinde getirdi. Ancak, eski küçük limanın İngiliz yatırımları ile canlandırılıp modern bir sanayi limanı olarak tesis edilmesinin ve Mağusa - Lefkoşa- Güzelyurt arasında bağlantı sağlayan Kıbrıs’taki ilk demiryolunun kurulmasının, tarihi Mağusa’ya ne derecede faydalı olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Ne yazık ki, demiryolu işletmeciliği kısa ömürlü olmuş, sanayileşme, Mağusa’nın Orta Çağ dokusunda dramatik değişikliklere uğramasına neden olmuştur. Şehirdeki limana giriş çıkış imkanı sağlamak ve trafik akışını düzenlemek için tarihi surlar yer yer yıkılıp yeni kapılar açılmıştır. Üçyüz yıl önce Osmanlılar’ın Kıbrıs adasını ele geçirmesinden itibaren şehrin etrafında biriktirilen, eski uygarlıklara ve Orta Çağ yapılarına ait taşlar toplanıp sayılarak, İngiltere’nin bölgedeki esas ilgisinin yoğunlaştığı Süveyş Kanalı’nın yapımında kullanılmak üzere Mısır’a gönderilmiştir. Bu dönemde Ada’da çok miktarda kesme taş ve kıymetli antika eşya yağmalanmıştır. Bu durum, Kıbrıs’ın kırılgan kültür mirasını korumaya yönelik eski eserler yasasının hazırlanmasına neden olmuştur.

  • 1960 yılında Kıbrıs, bağımsız bir devlet olmuştur.